20. yüzyılın ikinci yarısında modernizmin sınırlarını zorlamaya başlayarak sahneye çıkan postmodernizm akımı, evrensel doğrular ve katı kuralların ötesine geçmeyi hedefler. Postmodernizmin evreni, göreceli gerçekler ve çoklu perspektiflerle doludur. Burada her şey alışılagelmişin aksine pek çok farklı şekilde yorumlanabilir. İroni ve alayın sıkça kullanıldığı postmodernizm dünyasında eserler çeşitlilik ve çelişkilerle bezelidir. Âdeta bir bulmacanın parçaları gibi bir araya gelir. Geçmişle olan diyalogu ise postmodernizmi özellikle ilginç kılan başka bir yönüdür. Geçmişin eserleri, yorumlar ve anılar beklenmedik şekillerde yeniden canlandırılır. Siz de postmodernizm kavramını merak ediyorsanız gelin, detaylara birlikte göz atalım.
Postmodern Ne Demek?
Postmodernizm, 20. yüzyılın ortalarından itibaren varlık gösteren kültürel, sanatsal ve felsefi bir akım olarak tanımlanabilir. Bu akım, modernizmin katı kurallarına ve sabit doğrularına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Gerçeklik, doğruluk ve nesnellik gibi kavramların göreceli olduğunu savunan akım, geleneksel sanat ve düşünce akımlarının aksine katı tanımlamalardan kaçınır, çelişkileri ve karmaşıklıkları kucaklar. Bu yüzden postmodern eserlerde genellikle ironi, alay ve paradoks gibi unsurlar sıkça kullanılır.
Postmodern düşüncenin toplumsal ve kültürel boyutları da oldukça önemlidir. Bireyin ve toplumun kimliğini, tarihi ve kültürel yapılarını yeniden değerlendiren akım modernizmin aksine tek bir merkezi anlam ya da gerçekliğe yer vermez. Her şeyin birden fazla anlamı ve yorumu olabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde geleneksel otoriteleri, anlatıları ve kurumları sorgular. Yapılan sorgulama özellikle edebiyat, sanat, mimarlık ve felsefe alanlarında çeşitli yenilikçi eserlerin ortaya çıkmasına olanak tanımıştır. Modern dünyanın çelişkilerini anlamaya çalışan postmodernizm aynı zamanda bireyin bu dünyadaki kimliğini de yeniden tanımlamaya yönelik arayış içerisindedir.
Postmodernizm Akımı
Varolan yapıları ve kabul edilen normları sorgulayan postmodernizm, gerçekliğin ve anlamın çok boyutlu olduğunu vurgular. Bu çerçevede belli bir gerçeklik algısının veya anlamın olmadığını, her şeyin kişisel yorum ve bağlama göre değişebileceğini savunur. Postmodernizmin belirgin özelliklerinden biri de geçmişle ve mevcut kültürel ürünlerle olan diyaloğudur. Geçmişin eserlerini, stillerini ve anlatılarını alıntılayarak yeniden yorumlayan akım, sıklıkla ironik yaklaşımla yorumlarını gerçekleştirir. Bu bağlamla oluşturulmuş postmodern eserler, geleneksel anlatı yapılarından saparak sıklıkla kesintilere, hikaye içinde hikayelere ve çoklu perspektiflere yer verir. Bunun yanı sıra akım otoriteyi, metni, yazarı ve okuru sorgulayan bunlar arasındaki sınırları belirsizleştiren bir yaklaşım sunar.
Modern ile Postmodern Arasındaki Farklar
Modernizm ve postmodernizm hem zaman çizelgesi hem fikirsel olarak birbirinden ayrılan iki önemli düşünce akımıdır. İkisi arasındaki temel farklar şu şekilde özetlenebilir;
- Modernizm rasyonalizm, ilerlemecilik ve evrensel doğrulara güçlü inancı temsil ederken postmodernizm bu evrensel doğruları ve büyük anlatıları sorgulayarak gerçekliğin ve doğruların çok boyutlu bir göreceliliğe olduğunu savunur.
- Modernizm sanatında yapısal bütünlük, form disiplini ve sembolizm ön plandayken postmodernizm yapısal bütünlüğü ve sabit anlamları reddeder. Bunun yerine ironi ve pastiş gibi tekniklerle çeşitli tarzları birleştirir.
- Tarihsel olayları ilerleme ve evrim süreci olarak algılayan modernizm, bireysel kimliği daha tanımlanabilir olarak ele alır. Postmodernizm ise tarihi doğrusal olmayan bir perspektiften değerlendir, bireysel kimliği sürekli değişken ve çok katmanlı olarak görür.
- Modernizm, objektif bilginin ve kesin tanımlanmış gerçekliğin mümkün olduğuna inanırken postmodernizm bilginin ve gerçekliğin kişisel algılara göre değişebileceğini savunur.
- Net yapılar ve düzen vurgusu yapan modernizmin aksine postmodernizm; daha çok karmaşıklığı, çelişkileri, yapısal belirsizlikleri kabul ederek bunları ön plana çıkarır.
- Modernizm, merkezi otoriteler ile kurumların gücüne odaklanırken postmodernizm otoriteleri ve kurumları sorgular, otoritenin daha dağınık biçimde çeşitlenmiş olmasını destekler.
Postmodernizm Özellikleri
Gerçekliğin ve anlamların göreceli olduğunu savunan postmodernizme göre kişinin dünyayı algılama biçimi tamamen kişisel ve bağlama özgüdür. Dolayısıyla evrensel doğrular ya da tek bir gerçeklik anlayışı yoktur. Söz konusu görelilik; postmodern eserlerde çeşitli bakış açılarının, yorumların ve anlatıların ön plana çıkmasına yol açar. Postmodernizm, “büyük anlatılar” olarak adlandırılan evrensel gerçeklikler ya da tarih anlayışları gibi genel geçer kabullerden uzak durur. Bunun yerine bireysel deneyimleri ve yerel hikâyeleri öne çıkarır.
Sanat ve edebiyat alanında postmodern düşünce sisteminin belirgin özelliği ironinin yaygın biçimde kullanımıdır. Postmodern sanatçılar ile yazarlar, geleneksel içeriklerle alay ederken bunları ironik şekilde ele alarak okuyucu ya da izleyicinin beklentilerini alt üst eder. Yaklaşım, eserlerin çok katmanlı ve yoruma açık olmasını sağlar. Postmodern eserler ayrıca sık sık pastiş ve parodi gibi teknikler kullanarak farklı dönemlerin ve tarzların öğelerini bir araya getirir.
Postmodern mimari alanında da kendine yer edinerek modernizmin işlevsellik ve minimalizm gibi ilkelerine karşı çıkar. Postmodern binalar genellikle çeşitli stilleri, süslemeleri ve renkleri bir araya getirerek geleneksel mimarlık anlayışının sınırlarını zorlar. Bu sayede de izleyiciyi şaşırtmayı, beklentilerini bozmayı amaçlar.
Felsefi açıdan bakıldığında ise postmodernizmin merkezi otoriteler ile metanarratifler olarak adlandırılan genel geçer büyük hikayeleri sorguladığı göze çarpar. Bu sorgulama yöntemi toplumsal ve kültürel normlara, tarih anlayışına, kimlik kavramlarına odaklanır. Başka bir deyişle postmodern felsefe, sabit anlamlar ile otoriteleri reddederek özgürlüğü ve çok sesliliği ön plana çıkarır.
Postmodernizm Temsilcileri
Farklı disiplinlerde postmodern akımının özgün ve çeşitli yönlerini sergileyen öncü figürler mevcuttur. Edebiyat alanında Thomas Pynchon karmaşık konu yapıları ve parodik öğeler sunan “Gravity’s Rainbow” adlı eseriyle dikkat çekerken, Kurt Vonnegut ironik anlatım tarzı ve sıradışı kurgularıyla “Cat’s Cradle” ve “Slaughterhouse-Five” gibi eserlerinde postmodernizmin sınırlarını zorlar. Don DeLillo’nun “White Noise” ve “Underworld” gibi romanlar modern yaşamın karmaşıklığını ve teknolojinin insan üzerindeki etkilerini sorgular.
Felsefe alanına göz atıldığında Jean-François Lyotard “The Postmodern Condition” adlı eseriyle büyük anlatıların sonunu ile bilginin parçalanmış yapısını tartışır. Jacques Derrida dekonstrüksiyon felsefesiyle metinlerin ve anlamların sürekli yeniden yapılandırılmasını savunur. Michel Foucault ise “Discipline and Punish” ve “The History of Sexuality” gibi eserleriyle bilgi ve iktidar ilişkilerini derinlemesine inceler.
David Lynch “Mulholland Drive” ve “Twin Peaks” ile gerçeklik algısını bozan, sürrealist öğeleri barındıran filmleriyle postmodern düşüncenin sinema dünyasındaki en güçlü yansımasıdır. Quentin Tarantino ise “Pulp Fiction” ve “Kill Bill” gibi eserleriyle geçmiş film tarzlarını yeniden yorumlayarak popüler kültür referanslarıyla dolu stiller geliştirmiştir. Postmodern sanat alanında ise Andy Warhol, pop art hareketinin öncülerinden biri olarak tüketim toplumu ve ünlü kültürü eleştirisini işleyerek akımın sanata bakış açısını derinden etkilemiştir.
Türkiye’de Postmodernizm
Türkiye’de 1980’lerden sonra edebiyat, mimarlık, sanat ve felsefe alanlarında etkisini göstermeye başlayan postmodernizm; ülkenin siyasi ve sosyal değişimleriyle paralel şekilde gelişmiştir. Postmodern düşüncenin karakteristik özellikleri aynı zamanda Türk toplumunun dönüşüm sürecine yansımıştır.
Postmodernizm, edebiyat alanında Türk yazarların eserlerinde kendini gösterme olanağı bulmuştur. Orhan Pamuk ve Latife Tekin gibi yazarlar eserlerinde postmodern teknikleri ile anlatı stillerini kullanmışlar; çok seslilik, metinlerarasılık ve gerçeklikle kurmacanın iç içe geçmesi gibi özellikleri eserlerine taşımışlardır. Orhan Pamuk’un “Beyaz Kale” ve “Kara Kitap” gibi romanları Türk edebiyatında postmodern anlatı tekniklerinin öne çıktığı örnekler arasındadır. Bu tür eserlerde geleneksel anlatı yapıları sorgulanmış, tarih ve kimlik gibi konular yeniden ele alınmıştır.
Postmodern mimari, Türkiye’de bazen geleneksel ve yerel unsurları modern tasarımlarla birleştirerek kendine özgü bir ifade bulmuştur. 1980’ler ve 1990’lar boyunca Türkiye’de modernist mimari anlayışın yanı sıra postmodern yaklaşımlar da görülmeye başlamıştır. Özellikle büyük şehirlerdeki bazı yapılar postmodern mimarinin çeşitliliği, süslemeleri ve geçmişle kurduğu diyaloğu yansıtır niteliktedir.
Felsefe ve düşünce dünyasında postmodernizmin etkisi, batı felsefesiyle paralel şekilde ilerlemiştir. Akademik çevrelerde postmodern teoriler, toplumsal ve kültürel eleştirilerde sıklıkla referans alınmış; bilgi, kimlik, otorite ve tarih gibi konularda yeni tartışmalar açılmıştır. Sanat alanında ise postmodern sanat akımları özellikle 1990’lar ve 2000’lerde genç sanatçıların eserlerinde kendini göstermiştir. Çok kültürlülük, globalleşme, kimlik gibi temalar Türk sanatçıların eserlerinde işlenmiş; çoğu zaman da uluslararası platformlarda yer almıştır.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.